‘To Dorm or Not to Dorm’

Yurda yerleştiğim ve okullar da açıldığı için yazılara bir iki gün ara vermek zorunda kaldım.
Birkaç kişi bana neden yurda geçtiğimi, aileyle yaşamanın üniversite hayatını daha iyi etkileyeceğini düşündüğünü açıkladıktan sonra ben de kısa bir yazıyla aslında yurtların veya öğrenci evlerinin öğrenci için niçin bir fırsat olduğunu açıklamak istedim.

Öncelikle benim gibi çok kardeşli bir çocuk değilseniz, yurdun sizin yalnızlığınıza son vereceğinden emin olabilirsiniz. Bu farklı ortam size iyi gelecek ve birçok kişiyle kaynaşma imkanı bulacaksınız. Üniversite yıllar sürecek dostlukların başladığı yerdir derler, ben bir insanı en iyi tanımanın yolunun bir ev, oda paylaşmaktan geçtiğine inanır oldum. Bu paylaşımla aslında siz kiminle yakın olup olmayacağınızın da farkına varıyorsunuz.

İkinci olarak da, aileden uzak yaşamanın verdiği yalnızlığı gidermek için sosyalleşmeye duyulan ihtiyaç bence insanların sosyal becerilerinin gelişmesine olanak sağlıyor. Daha öncesinde çekingen, kimseyle konuşmayan kızın birileriyle konuşması gerekiyor ve bu ihtiyaçlar onun sosyal becerilerinin gelişmesine sebep oluyor.

Üçüncü ve belki en önemli avantajlardan birisi de aileden uzak yaşamanın, onların hayatınıza katılma oranını düşürdüğü gerçeği. Bu başta üzücü gelse de, aileniz sizin hayatınıza karışmamaya başladıkça sahip olduğunuz sorumluluk duygusu ve bilinci artıyor ve siz birey olarak kendi işlerinizi kendiniz halletmeye başlıyorsunuz. Örneğin dersi kendiniz çalışmanız gerektiğinizi bildiğiniz için çalışıyorsunuz, aileniz size hatırlattığı için değil. Kendi günlük planınızı kendiniz oluşturuyorsunuz, bir söz vermeden veya plan yapmadan önce programınızı kendiniz düşünüyorsunuz. Bu da sizin sorumluluk bilincine sahip olmanıza sebep oluyor.

Son olarak özetle; bence üniversite eğitiminiz boyunca aileden uzakta yaşamak size aslında bir "tam üniversite deneyimi" yaşama şansını veriyor. Bu deneyim sayesinde üniversiteyi hem dilediğiniz gibi, hem de dolu dolu yaşama fırsatına sahip oluyorsunuz.

Gecikmiş Bayram Post'um

Bayramda kimilerimiz tatil fırsatını değerlendirmek için şehir dışına tatile gider, kimileri parklara, sokaklara, bazıları da memleketlerine...

Sizler bayramı nasıl geçiriyorsunuz bilmiyorum ama bizde eski adetler hala devam ediyor. Dün, yani bayramın ilk günü o kadar yorgundum ki ne interneti açıp size iyi bayramlar dileyebildim ne de bugün erkenden kalkıp dünkü rutinime devam edebildim.

Biz her bayram erkenden, bayram namazından önce, aile büyüğümüze gidiyoruz .Kapıdan girdiğimiz anda başlıyor maraton. Saat 7:30'dan en erken 13:00'a kadar koşturduk mesela dün. Akşama doğru, gelen misafirler ve yapılan ziyaretler bittiğinde bende bitmiştim. Ama şahsen ben bayramın tadının da böyle çıktığını düşünüyorum.

Hepinize hayırlı, musmutlu bayramlar diliyorum.


Kendinize iyi bakın! :)

Koreseverler için müjde! Yüksek dozda Romantik Komedi içerir!


Müthiş bir dizi önerisiyle geldim!!
Şahsen uzun zamandır dizi sitelerine girip girip çıkıyor, yeni gelen dramalarla bir türlü tatmin olamıyordum. Sonunda istediğim romantik komedi geldi!
O kadar mutluydum ki anlatamam tabii taa ki henüz iki bölümün yayımlandığını görene kadar. Anlaşılan bekleyeceğiz. :/
Bahsini ettiğim dizi "She Was Pretty"

Biraz bahsetmek gerekirse; başroldeki kızımızın ilk aşkı yıllar sonra onu buluyor. Ama bu süreçte kızımız "biraz" değişmiş. Gençlik yıllarında güzelliğine çok önem veren bakımlı kızımız Kim Hye-Jin, yıllar sonra pek de öyle çıkmıyor karşımıza. Saçları karma karışık, teni bozulmuş Kim Hye-Jin'i ilk aşkı Ji Sung Joon onu tanıyamayor bile. Hye Jin ilk aşkının hayallerindeki o güzel kız imajını öldürmemek üzere karşısına çıkmamaya, ondan gelecek olası buluşma ısrarın önünü kesmek için de havalı, güzel, bakımlı dostu Min Ha-Ri'yi  ilk aşkına Kim Hye-Jin yani kendisi diye tanıtmaya karar veriyor.
Vee daha sonrasında olaylar tam gaz devam ediyor tabii!!

Yok ben yazamadım siz en iyisi fragmanı izleyin. Fragman1:



Hala mı tamam değil? O zaman bir de fragman 2 yapalım:


Hemen izlemek isteyenler için : Tık

Sevgiyle kalın :)

Çok Değil Ya... Bir Yorulup Geldim


Öncelikle pek tutatlı bir blogger olmadığımı, hatta kendime blogger demekten bile çekindiğimi itiraf etmek istiyorum.
Evet, bir görünüp bir kaybolduğumun da farkındayım.
Bu sene üniversiteli olmanın verdiği sorumluluklar ve aileden ayrı eve çıkmanın verdiği sıkıntılarla boğuşurken bir sürü iş peşinde de koşmamla birlikte koca yılım çokça koşuşturmalı geçti.
Hele yaz tatilim... Tüm yaz staj yapacağım, farklı alanlar deneyeceğim derken boşa gitti. Ne tam olarak dinlenebildim ne de somut bir şeylere kavuşabildim yani.
Bütün sene, hatta hala, meslek arayışındaydım. Öğretmenlik bana uygun değil dedikçe başka meslekleri deneme uğruna çok yordum kendimi. Masa başı iş denedim, çevirmenlik, öğretmenlik hatta organizatörlük bile. Sonucunda hiçbir şey geçmedi elime, bir avuç deneyimi saymazsak. 'İlerideki ben'i resmedemedikçe de hep moralim bozuldu. Hep eksik ve başarısız hissettim kendimi alanımdan memnun olmayınca.

Sanırım biraz oluruna bırakmak gerekmiş. Arada eğlenmek, genç olmak, fazla düşünmemek filan... Ben biraz erken büyümeye kalkıştım sanırım.


Bu arada canı sıkılan ve hala Yenilmezler -Ultron Çağı'nı izlememiş olan varsa hemen açıp izlesin bence! Ben çok geç kalmışım bu hafta izledim ;)


Here's the fragman :)

Blogger tarafından desteklenmektedir.

Template Hits

Archive

Bu Blogda Ara

Content left

Sample Text

İzleyiciler

Recent Comments

Pages